Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
|
|
Timus bezinin vücuda faydaları |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:56 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Vücudumuzun yaşam kaynağı ve yaşam enerjisinin merkezi sizce neresi? Kalp? Beyin? Hayır bilemediniz... Ceviz büyüklüğündeki timüs bezi. Bu bez; iman tahtasının üzerinde, tiroid bezinin altında ve soluk borusunun önünde bulunur.
Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, her ne kadar çok bilinmese de hayati açıdan kendi küçük işlevi büyük organlarımızdan biri olan timüs bezi hakkında önemli bilgiler verdi.
Komuta eğitim merkezi
Timüs bezi bir komuta-eğitim merkezidir. Tiroid bezi tarafından salgılanan T hücreleri yani lenfositlerin; vücut hücreleri ile vücuda zararlı olabilecek yabancı hücreleri ayırt etmeyi öğrendikleri yerdir timüs. Yani bağışıklık sisteminin mikroplarla nasıl savaşacağının organize ve koordine edilmesi timüs bezi salgılarıyla olur.
Lenfositler doğumdan önce ve hemen sonra timüs bezi tarafından meydana getirilmeye başlarlar. Bu sayede doğar doğmaz enfeksiyonlara karşı bir koruma kalkanımız olur. Timüs bezi yaşla birlikte küçülmeye ve fonksiyonlarını da kaybetmeye başlar. Doğumda 15 gr kadar olan timüs, ergenlikte testesteron ve östrojen salınımının artmasıyla birlikte 35 gr ağırlığa kadar ulaşır.
Ergenlik döneminde timüs üzerinde testesteron ve östrojenin eğitilebilmesi için 2 kapsül oluşur. Bu da hem işlev hem de ağırlık olarak timüs bezinin büyüklüğünü etkiler. Eğer bu kapsüller gelişmez ise ilerleyen yaşlarda eğitilemeyen östrojen ve testesteron hücreleri işlevsiz hücrelere dönüşerek kansere zemin hazırlar. Erkelerde kısırlık, prostat ya da testis kanseri; kadınlarda kısırlık, meme ya da rahim kanseri görülebilir.
Kanser riskini ortadan kaldırıyor
Kanserin kuramının formülü üzerine çalışmalar yapan Nobel ödüllü Mc. Farlane Buruner; timüs bezinin işlevleri artırıldığında bedenin her türlü kanserden korunmak ve kurtulmak için büyük bir yetenek kazandığını ve kanser riskini ortadan kaldırdığını ispatlamıştır.
Timüs erişkinlerde 25 gr yaşlılarda ise 6 gr ağırlığına kadar geriler.
Hipofizden salınan endorfin ve serotonin seviyesi timüs bezinin işlevsel olarak devamlılığını etkiler. Endorfin ve seroton timüsü uyararak vücut için mutluluk, iç huzur, denge ve sakinlik getirir. Aynı zamanda gülümsemek timüs bezini güçlendirir. Bununla birlikte 2009 yılında yapılan bir çalışmada çinkonun yaşla birlikte vücutta azalmasına bağlı olarak timüs fonksiyonlarını ve timüsten salınan T hücrelerinin bozulmasına neden olduğu bulunmuştur.
Aşırı sinirli aşırı alıngansanız
Stres çağımızın hastalığı olarak nitelendirilmeye devam ettikçe serotonin, endorfin salınımı düşecek, gülümseme hayatımızdan silinecek. Böyle durumlarda ilk etkilenen organımız da timüs olacak kuşkusuz. Kaygı seviyesi düşük ve stresten uzak olan yaşlılarda yapılan çalışmalarda timüs büyüklüğünün erişkin dönemdeki boyutunda bulduğu bulunmuş. Hayattan zevk almama, aşırı sinirlilik, duygu durumunda ani değişiklikler, olaylar karşısında aşırı alınganlık ve hasssaiyet timüsün aktivitesindeki bozulmaların habercisidir. Bu nedenle timüs üzerine uygulanabilecek 8 şeklindeki masaj ya da darbeleme, dilin damağa değdirilmesi ile timüsü dışardan uyarmak mümkün.
Refleks terapiyi deneyin
Aynı zamanda Refleks Terapi yöntemi ile timüs üzerine yapılan çalışmalar da timüs fonksiyonları üzerinde olumlu sonuçlar sağlamaktadır. Hatta evde her gün 10 dakika zamanınızı ayırarak yapacağınız basit dokunuşlar ile timüsü uyarıp aktivasyonunu daha uzun süre koruyabilirsiniz. Tabi ki bol bol gülmek en kolay yöntemlerden bir tanesidir.
Kanserden, stresten korkmayın, asıl timüsüm küçülmüş müdür diye korkun! Timüsün işlevini artırmak, kanserden korunmak, bağışıklılığı destekleyip devamlılığını sağlamak, stresten arınmak için ise Refleks Terapi'yi hayatınıza katın.
|
|
|
Kalp yetersizliğinde korkutan istatistik |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Türk Kardiyoloji Derneği (TKD), her yıl mayıs ayının ikinci haftasında düzenlenen 'Kalp Yetersizliği Günü' etkinlikleri kapsamında açıklamalarda bulunan Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Gelecek Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, açıklamalarda bulundu. Amacmız kalp yetersizliği semptomlarının erken fark edilmesinin önemi ve doğru teşhisin konulması konusunda halkı ve politikacıları bilinçlendirmektir.
Türkiye'de kalbimiz erken yoruluyor
Kalp performansının azalması sonucu, kalbin doku ve organlara gerekli ve yeterli kanı gönderememesi sonucu ortaya çıkan kalp yetersizliği; kendini nefes darlığı, ayaklarda şişme ve çabuk yorulma belirtileri ile gösteriyor. Yaşlı bireylerin hastalığı olarak bilinen kalp yetersizliğinin önümüzdeki 15-20 yıl içinde toplum sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bugün Avrupa ülkelerinde 15 milyon, ABD'de 6 milyon, Türkiye'de ise yaklaşık 1-1,5 milyon kalp yetersizliği hastasının bulunduğu biliniyor. Türkiye nüfusunun yaşlanması sonucu bu rakamın önümüzdeki 10 yıl içinde en az 2-3 kat artacağı öngörülüyor.
TKD Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, "Kalp yetersizliği olgularının yüzde 50'sini 60 yaşın üstündeki bireyler oluşturuyor. Genel olarak toplumda görülme oranı yüzde 3 iken, bu oran 70 yaş sonrası yüzde 10 ve 80 yaş sonrası yüzde 15-20'ye çıkıyor. Avrupa ve Amerika'da kalp yetersizliği yaş ortalaması 70'e kadar çıkarken ülkemizde ortalama 62'ye kadar iniyor. Diğer bir deyişle Türkiye'de kalp daha erken yoruluyor” şeklinde konuştu.
3 milyon kişi risk altında
"Bugün için ülkemizde 3 milyon kişinin kalp yetersizliği gelişimi açısından risk altında olduğunu tahmin ediyoruz” diyen Prof. Dr. Çavuşoğlu hastalığın giderek artan oranlarda görülmesinin nedenlerini ise şöyle açıkladı: "Her şeyden önce yaşam süresi uzuyor. Günümüz modern tedavi yöntemleriyle kalp krizi, kalp damar hastalığı, kalp kapak hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığına bağlı ölümler engellenerek yaşam süresi uzatılabiliyor. Ancak bu hastaların büyük bölümünde zamanla kalp yetersizliği gelişmesinin önüne geçilemiyor.”
Hastalıkta beklenen yaşam süresinin pek çok kanser türünden daha kötü olduğuna da dikkat çekildi. Hastalığın hayat boyu tedavi gereksinimi, sık hastaneye yatma ihtiyacı, komplike ve pahalı cihaz tedavisi uygulamaları nedeniyle aynı zamanda sağlık ekonomisi üzerine yüksek maliyetler getiriyor.
Kalp yetersizliği önlenebilen bir hastalık
Erken teşhis ile kalp yetersizliğinin sebep olduğu hayati riskin azaltılabiliyor. Kalp yetersizliği yaşam boyu devam eden kronik bir hastalık. Nadiren veya düzeltilebilir bir nedene bağlı gelişmişse normale dönebilir. Yaşam beklentisi, prostat kanseri, kalın bağırsak kanseri, tiroit kanseri, deri kanserleri, meme kanseri, rahim kanseri gibi pek çok kanser türünden daha kötü seyreden bu hastalıkta 5 yıllık yaşam şansı yüzde 50'lerde seyrediyor. Ciddi nefes darlığı olan ve günlük aktivitesi belirgin kısıtlanmış olan hastalarda ise 1 yıllık yaşam beklentisi neredeyse yüzde 50. Kalp yetersizliği gelişimini engellemek, gelişmişse ilerlemesini yavaşlatmak ve ileri olgularda yaşam süresini uzatıp yaşam kalitesini yükseltmek toplumun kalp yetersizliği konusunda bilgilendirilmesi ve bilinçlenmesi ile mümkün olabilir.
|
|
|
Melanom hakkında bilinmesi gerekenler |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Ülkemizde ve tüm dünyada önemli bir halk sağlığı problemi haline gelen melanom deri kanserlerinin % 5'ini oluşturmakla birlikte, ölümlerin % 75'inden sorumlu, en tehlikeli olanıdır.
Derimizin en üst tabakasında bulunan "melanosit” adı verilen renk hücrelerinin, kötü huylu çoğalması sonucu oluşan en tehlikeli deri kanseri melanom hakkında Türk Dermatoloji Derneği Dermoskopi Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Fezal Özdemir önemli uyarılarda bulundu.
Melanom nedir
Melanom, derimizin en üst tabakasında bulunan "melanosit” adı verilen renk hücrelerinin kötü huylu çoğalması sonucu oluşan en tehlikeli deri kanseridir.
Hastalık görüme sıklığı nedir
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yılda 250.000'den fazla kişiye melanom tanısı konuyor. Tüm dünyada görülme sıklığı 100.000'de 3'dür ve her saat başı 1 kişinin melanom nedeniyle ölmektedir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de görülme sıklığı giderek artmaktadır. 2014 yılında, Türkiye kanser istatistiklerine geçen görülme sıklığı 100.000'de 1.5 olarak bildirilmiştir. Ege Üniversitesi Kanser Araştırma ve Uygulama Merkezi Kanser Kayıt Birimi verilerine göre, son 10 yılda sadece bu bölgede görülen melanom hasta sayısı 1283'dür. Bu veri gerçek görülme sıklığının, dünyadaki sıklığından az olmadığına işaret etmektedir.
Erken tanı hayat kurtarır
Ancak erken dönemde, derinlere inmeden tanı konursa, %100 şifa sağlanabilir. Burada en büyük öncelik hastaların bilinçlendirilmesi ve hekime erken başvurularını sağlayabilmektir.
Melanom belirtileri nelerdir
Melanom; bir ben üzerinden veya normal derideki bir leke üzerinde gelişen ve koyu kahverengi ya da siyah renkte, 3-4 mm genişlikte, yuvarlak, kenarları muntazam bene benzeyen bir leke veya kabartı olarak başlar ve hızla değişir. Nadiren renksiz veya pembe renkli de olabilir. Bu yüzden hızla büyüyen ten rengi ya da pembemsi kabartılara çok dikkat etmek gerekir. Erken tanınmazsa büyüdükçe, kabarır, sürtünme ile kanayabilir. Melanomun bir leke halindeyken kabarık hale dönüşmesi, kanserin derinlere indiğini yani vücuda yayılır hale geldiğini gösteren kötü bir işarettir. Tanıda ışıklı bir büyüteç olan dermoskop ile bakılırsa, derinin içini görebilen dermatolog, %90-95 duyarlılıkla doğru tanıya ulaşacaktır.
Leke ve benden ne zaman şüphelenmeliyiz
- Yuvarlak değil asimetrik olması, yani 2 eşit parçaya bölünememesi.
- Değişim renk, şekil, büyüklük, kaşınma, kanama olması.
- Kenarlarının düzensiz, girintili çıkıntılı olması.
- Farklı renk tonları içermesi.
- Çapının 5 mm'den büyük olması.
Bu belirtilerden en önemlisi değişimdir. Melanomu erken yakalama konusunda en güçlü işaret bu lekenin veya kabartının çapının büyümesi, şeklinin ve renginin değişmesidir. Bu durumda hemen hekime gitmelidir.
Melanom vücudun hangi bölümlerinde görülür
Melanomun çocuklar dahil her yaşta ve derinin her yerinde yüz, gövde, kol, bacak, taban, avuç içi, saçlı deri, tırnaklar hatta ağız içi ve genital bölge dahil görülebileceği unutulmamalıdır.
Kimler risk altındadır
- Açık tenli, güneşe duyarlı, hemen yanıp ama bronzlaşamayan kişiler, sarı veya kızıl saçlı, renkli gözlü kişiler.
- Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler.
- Özellikle çocukluğunda şiddetli güneş yanığı geçirmiş olanlar.
- Tüm hayatı boyunca yoğun güneşe maruz kalmış kişiler.
- Kendisinde veya ailesinde melanom hikayesi olanlar.
- Çok sayıda beni olan kişiler.
- Şekil, renk ve büyüklük açısından şüpheli özellikler gösteren benlere sahip kişiler.
- Doğumsal benleri olan kişiler.
- Melanom dışı deri kanseri geçirmiş kişiler.
Güneş ve solaryum etkisi nedir
Melanom genellikle ileri yaşlarda, 50-55 yaş sonrasında görülürken son yıllarda çocuk, ergen ve genç erişkinlerde melanom hızla artmaktadır. Korunmasız aşırı güneş maruziyeti ve solaryumlar gençlerde melanomun artışına yol açmaktadır.
Hastalığın tedavisi mümkün müdür
Melanom tedavisi mümkündür. Hele erken dönemde henüz kanser üst tabakayı aşmamışsa tümörün cerrahi olarak çıkarılmasıyla %100 şifa sağlanır; başka ek tedavi de gerekmez. Yani melanomun ana tedavisi en kısa sürede tümörün cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Tanı konulan iyi huylu bir leke veya ben ise gereksiz cerrahiden uzaklaşılacaktır. Melanom görülürse, tüm vücut için kanser tarama testleri yapılarak hastalığın derecesini ve yaygınlığını saptanacak ek tedaviler buna göre planlanacaktır. Unutulmaması gereken en önemli husus da hastalığın derecesi ne olursa olsun melanom tanısı almış bir hastanın ömür boyu izlenmesi gerekliliğidir. Vücudunuzdaki diğer kanserleri gözünüz göremeyebilir ama melanom gözünüzün önündedir.
|
|
|
Omurga sağlığınız için günlük hayatta dikkat etmeniz gerekenler |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Herkes yaşamında en az bir kere bel ağrısı çekmiştir. Bel ağrısının sebebi kas ve bağ dokusundaki zorlanmalara bağlı gerilmeler olabileceği gibi bu yapıların oluşturduğu zincirdeki bozukluk da yaşam kalitesinde düşüşe neden olabilir. Bel ağrısı ve omurga sağlığı için günlük yaşamda giyilen kıyafetlerden yatak ve yastık seçimine, seçilen egzersiz türünden topuklu ayakkabıya kadar pek çok şeye dikkat edilmesi gerekiyor.
Omurga sağlığını korumanın birinci yolunun, omurgaya aşırı yük binmesine neden olacak kıyafet ve aksesuarlardan uzak durmak gerektiğini söyleyen Liv Hospital Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Çağatay Öztürk günlük yaşamda dikkat edilmesi gerekenler hakkında önerilerde bulundu.
Omurga sağlığınız için günlük hayatta dikkat etmeniz gerekenler
- Yüksek topuklu ayakkabılar ayak anatomisini bozarak vücutta ciddi problemlere yol açar.
- Topuklu ayakkabı giyildiği takdirde vücudun kuvvet merkezinde öne doğru kayma oluşuyor. Bu da kalça ve omurganın hizasını bozar.
- Sıkı sütyenler ve çapraz sporcu sutyenlerine dikkat edin. Benzer şekilde boyundan bağlı giysiler de omuz, sırt ve boyun sağlığını riske atıyor.
- Oturarak çalışıyorsanız ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlayacak ayakkabılar giyin.
- Cüzdanınız bile omurganıza ağırlık yapıp dengesini bozabilir. Gülle gibi ağır cüzdanlardan kaçının.
- Boyna uzun süreli ağır kolyeler takılmamalıdır.
- Kalem etekler dizleri birleştirdiği için dengeli yürümeyi zorlaştırır. Hareket kısıtlandığı için disklerde sorunlara yol açabilir.
- Zayıf görünmek ya da vücudu toparlamak için giyilen korseler çok sıkıysa ve esnemiyorsa omurgaya basın uygulayarak disklerinizi tehlikeye sokabilir.
Kadınlar daha fazla risk taşıyor
Omurga sorunları erkeklere göre kadınlarda daha sık görülüyor. Bunun nedenini ise genetik ve hormonal faktörler oluşturuyor. Osteoporoz sıklıkla kadınlara özgü bir sorun olarak görülürken, osteoporotik omur kırıklarının kadınlarda görülme sıklığının erkeklere nazaran daha fazla olduğu biliniyor. Kadınların düzenli beslenmesi ve yüzmesi bu sorunu büyük oranda azaltabiliyor.
|
|
|
Burun tıkanıklığına çözüm (Burun tıkanıklığı için doğal karışım) |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Okuyucularımızın en sık yaşadığı sorunlardan biri de burun tıkanıklığı. Bahar dolayısı ile gerek polenlerden gerekse havanın dengesiz sıcaklık seviyesinden dolayı burun tıkanıklığı sorunu artış gösterdi. Bu nedenle burun tıkanıklığına doğal çözüm sunarak hem doğal hem de etkili yöntemleri sizin için bir araya topluyoruz.
Burun tıkanıklığın kâbusunuz olmasını istemiyorsanız vereceğimiz bu yöntemlerden sizin için uygun olanını hemen uygulayabilirsiniz.
Burun tıkanıklığına doğal çözüm
Evinizdeki malzemeler ile hazırlayabileceğiniz karışımlar ile özel yöntemleri bir araya getirdik. Ancak öncesinde bir uzamana danışmanızı tavsiye ederiz.
*Parmaklar ile burnu açmak
Sık sık geçici burun tıkanıklığı yaşıyorsanız bu yöntemin işe yaradığını söyleyebiliriz. Baş ve işaret parmağınızı burun deliklerinize nazikçe sokup yukarıya kaldırın. Bu sırada da burnunuzdan hava alıp verin.
*Özel karışım
Yarım çay bardağı suyu cezvede kaynatın ve ardından soğumaya bırakın. Daha sonra suyun içine ½ çay kaşığı tuz ve ½ tatlı kaşığı karbonat koyup karıştırın. Bir burun deliğinizi kapatıp diğerine bu karışımı çekin ya da şırınga yardımı ile içine dökün. Daha sonra aynı işlemi diğer burun deliğinize yapın.
*Gece tıkanıklığı için yatış şeklinizi değiştirin
Eğer gece burun tıkanıklığı yaşıyorsanız bu yatış şeklinizle alakalı olabilir. Daha önce verdiğimiz parmak yöntemi gibi geçici bir yöntem olabilir ancak iyi bir uyku almanızı sağlayacak kadar etkilidir.
*Mentollü keskin kokular
Keskin kokular burnunuzu açmak için iyi bir seçenek olabilir. Bunun için mentolü tavsiye ederiz.
*Sıcak havlu yöntemi
Temiz bir havluyu ısıtın ve yüzünüze koyun. Yüzünüzü yakmayacak sıcaklıkta olmasına dikkat edin. Havlu yüzünüzdeyken burnunuzdan nefes almaya çalışın.
Koku alma duyunuz zayıfladıysa ölüyor olabilirsiniz!
*Su karışımı
Bir bardak suyu kaynatın içine bir miktar limon suyu ve mentol ekleyin. Sudan çıkan buharı burnunuza tutun ve yine nefes almaya çalışın.
pembenar
|
|
|
Bileğini kullanarak çalışanları tehdit eden hastalık |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Eskiden marangoz, kasap, demirci, temizlik ve el işi yapan kişilerin hastalığı olan karpal tünel sendromu, günümüzde bilgisayar kullanımının yaygınlaşmasına paralel olarak ofis çalışanlarının baş belası oldu. Karpal Tünel Sendromuna ve korunma yollarına dair bilgi veren Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Davud Yasmin “Eskiden daha çok kadınlarda görülen bu hastalık teknolojinin gelişmesiyle birlikte günümüzde daha fazla sıklıkla görülmeye başlandı” açıklamasında bulundu.
Araştırmalara göre, Türkiye’de bilgisayar ve akıllı telefonlarla günde ortalama 10 saat internete bağlı olarak geçiriliyor. Bu durum da göz, ortopedik rahatsızlıklar ve karpal tünel hastalığına neden olabiliyor.
Karpal Tünel Sendromu bir ya da her iki elin ilk üç parmağını tutan ilerleyici özellik gösteren hareket sırasında tutulan el parmaklarında, bazen de kola doğru yayılan Ağrı ve uyuşukluğun arttığı bir durum.
Genellikle elin ortasında bulunan median sinirin bası altında kalması sonucu ağrı, uyuşukluk ve güçsüzlükle kendini gösterdiğini belirten Op. Dr. Davud Yasmin “Median sinir normal olarak başparmağın iç taraf yüzeysel duyusunu, işaret parmağın, orta parmağın ve yüzük parmağın da duyusunu taşır. Bu sinir bileğimizde Karpal Tünel olarak bilinen küçük bir kanaldan geçerek dağılır. Bu yüzden hastalık da bu kanalın adı ile anılır” dedi.
El bileğini kullanarak çalışanlar risk altında
Bu rahatsızlığın ilk başlangıç şeklinin özellikle hanımlarda hamur yoğurmak, elde çamaşır yıkamak, el işi yaparken veya bilgisayar tuşlarına basarken yani el bileğini kullanarak yapılan hareketli işlerde uyuşukluğun meydana gelmesi ve özellikle ilk üç parmakta elektrik çarpar gibi bir elektriklenmenin hissedilmesi olduğunu vurgulayan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Davud Yasmin “Karpal Tünel Sendromu'nda hastalar genellikle geceleri ağrıların artmasından ve yanma tarzı bir acının kişiyi uykudan uyandıracak kadar fazla olmasından şikâyet ederler. Tabii ki bu durum hastalığın ilerlemesi ile doğru orantılı olarak farklılık arz eder” şeklinde konuştu.
Karpal Tünel teknolojinin gelişmesiyle birlikte arttı
Yapılan çalışmalarda Karpal Tünel Sendromu’nun özellikle 30-50 yaşlar arasında görüldüğünü belirten Dr. Yasmin “Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülüyor. Buna karşın bu hastalık teknolojinin gelişmesine paralel olarak daha fazla kişide görülürken, yaş gruplarındaki dağılımı da arttırıyor.
Özellikle yeni bir teknolojik gelişme olan akıllı telefonların aşırı bir şekilde kullanımı özellikle genç popülasyonda median sinir rahatsızlıklarına yol açıyor.
2015 yılında yurt dışında 102 öğrenci üzerinde yapılan çalışmada aşırı miktarda akıllı telefon kullanan öğrencilerde belirgin oranda median sinirde genişleme, elin kavrama gücünde ve el fonksiyonlarında zayıflama tespit edildi. Özellikle gençler ve çocuklarda akıllı telefon kullanım sürelerinin sınırlandırılması hastalıktan korunmak için temel bir başlangıç olabilir” dedi.
Karpal Tünel tedavi edilmezse geri dönüşsüz el fonksiyon kaybına neden olur
Karpal Tünel hastalığının bulunduğu evreye göre farklı tedavi seçimlerinin olduğunu fakat tedavi edilmezse geri dönüşsüz el fonksiyon kayıplarına yol açabileceğine değinen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Davud Yasmin “Hastalığın tedavi edilmeden önce hangi evrede olduğunun anlaşılması gerekir. Bunun için yapılması gereken EMG testidir. Bu test ile hastalık yüzde 90 olarak teşhis edilmektedir.
Çok erken evre hastalıklarda EMG ile tespit bazen yapılamayabilir. Bu durumda eğer hastalıktan şüpheleniyorsa 1-6 ay arasında testin tekrarlanması tanının konmasına yardımcı olur. Hastalar ameliyat sonrası 10 gün ile 3 hafta arasında normal hayatlarına dönebilirler. Hastalığın tam iyileşmesi sinirdeki harabiyet miktarına bağlı olarak 6 ay – 2 yıl arasındadır” açıklamasında bulundu.
|
|
|
Karpal Tünel Sendromu Nedir? |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Eskiden marangoz, kasap, demirci, temizlik ve el işi yapan kişilerin hastalığı olan karpal tünel sendromu, günümüzde bilgisayar kullanımının yaygınlaşmasına paralel olarak ofis çalışanlarının baş belası oldu. Karpal Tünel Sendromuna ve korunma yollarına dair bilgi veren Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Davud Yasmin “Eskiden daha çok kadınlarda görülen bu hastalık teknolojinin gelişmesiyle birlikte günümüzde daha fazla sıklıkla görülmeye başlandı” açıklamasında bulundu.
Araştırmalara göre, Türkiye’de bilgisayar ve akıllı telefonlarla günde ortalama 10 saat internete bağlı olarak geçiriliyor. Bu durum da göz, ortopedik rahatsızlıklar ve karpal tünel hastalığına neden olabiliyor.
Karpal Tünel Sendromu bir ya da her iki elin ilk üç parmağını tutan ilerleyici özellik gösteren hareket sırasında tutulan el parmaklarında, bazen de kola doğru yayılan Ağrı ve uyuşukluğun arttığı bir durum.
Genellikle elin ortasında bulunan median sinirin bası altında kalması sonucu ağrı, uyuşukluk ve güçsüzlükle kendini gösterdiğini belirten Op. Dr. Davud Yasmin “Median sinir normal olarak başparmağın iç taraf yüzeysel duyusunu, işaret parmağın, orta parmağın ve yüzük parmağın da duyusunu taşır. Bu sinir bileğimizde Karpal Tünel olarak bilinen küçük bir kanaldan geçerek dağılır. Bu yüzden hastalık da bu kanalın adı ile anılır” dedi.
El bileğini kullanarak çalışanlar risk altında
Bu rahatsızlığın ilk başlangıç şeklinin özellikle hanımlarda hamur yoğurmak, elde çamaşır yıkamak, el işi yaparken veya bilgisayar tuşlarına basarken yani el bileğini kullanarak yapılan hareketli işlerde uyuşukluğun meydana gelmesi ve özellikle ilk üç parmakta elektrik çarpar gibi bir elektriklenmenin hissedilmesi olduğunu vurgulayan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Davud Yasmin “Karpal Tünel Sendromu'nda hastalar genellikle geceleri ağrıların artmasından ve yanma tarzı bir acının kişiyi uykudan uyandıracak kadar fazla olmasından şikâyet ederler. Tabii ki bu durum hastalığın ilerlemesi ile doğru orantılı olarak farklılık arz eder” şeklinde konuştu.
Karpal Tünel teknolojinin gelişmesiyle birlikte arttı
Yapılan çalışmalarda Karpal Tünel Sendromu’nun özellikle 30-50 yaşlar arasında görüldüğünü belirten Dr. Yasmin “Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülüyor. Buna karşın bu hastalık teknolojinin gelişmesine paralel olarak daha fazla kişide görülürken, yaş gruplarındaki dağılımı da arttırıyor.
Özellikle yeni bir teknolojik gelişme olan akıllı telefonların aşırı bir şekilde kullanımı özellikle genç popülasyonda median sinir rahatsızlıklarına yol açıyor.
2015 yılında yurt dışında 102 öğrenci üzerinde yapılan çalışmada aşırı miktarda akıllı telefon kullanan öğrencilerde belirgin oranda median sinirde genişleme, elin kavrama gücünde ve el fonksiyonlarında zayıflama tespit edildi. Özellikle gençler ve çocuklarda akıllı telefon kullanım sürelerinin sınırlandırılması hastalıktan korunmak için temel bir başlangıç olabilir” dedi.
Karpal Tünel tedavi edilmezse geri dönüşsüz el fonksiyon kaybına neden olur
Karpal Tünel hastalığının bulunduğu evreye göre farklı tedavi seçimlerinin olduğunu fakat tedavi edilmezse geri dönüşsüz el fonksiyon kayıplarına yol açabileceğine değinen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Davud Yasmin “Hastalığın tedavi edilmeden önce hangi evrede olduğunun anlaşılması gerekir. Bunun için yapılması gereken EMG testidir. Bu test ile hastalık yüzde 90 olarak teşhis edilmektedir.
Çok erken evre hastalıklarda EMG ile tespit bazen yapılamayabilir. Bu durumda eğer hastalıktan şüpheleniyorsa 1-6 ay arasında testin tekrarlanması tanının konmasına yardımcı olur. Hastalar ameliyat sonrası 10 gün ile 3 hafta arasında normal hayatlarına dönebilirler. Hastalığın tam iyileşmesi sinirdeki harabiyet miktarına bağlı olarak 6 ay – 2 yıl arasındadır” açıklamasında bulundu.
|
|
|
Kan basıncı ölçerken dikkat edilmesi gerekenler |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Ülkemizdeki 15 milyon hastanın yaklaşık 10 milyonunun kan basıncı kontrol altında değil. Hipertansiyon belirti vermediği için hastalar tarafından ne yazık ki fark edilemiyor. Yeterli tedavi alamayan hastaların organları da durumdan olumsuz etkileniyor.
Dünya Hipertansiyon Birliği’nin bu yılki teması: “Kan Basıncınızı Bilin”. Tansiyon takip ve tedavisinde en güvenilir kriterin tansiyonu doğru ölçmek olduğunu söyleyen Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Tekin Akpolat "Yaz mevsimiyle birlikte pek çok kişi yazlığına ya da tatile gidiyor ve tansiyon aletini evde unutuyor. Tansiyon aletinizi yanınıza almayı unutmayın" diyor.
Sıcak havalarda tansiyona dikkat
Havalar güzelleşiyor, yaz mevsimi geliyor. Yaz mevsiminde havaların ısınması, damarların genişlemesi, aşırı terlemeye bağlı tuz kaybı gibi nedenlerle kan basıncı düşebilir. Hele bir de büyük şehirde yaşayıp yazlıklara gidenler kendini deniz kıyısının rahatlığına bırakır. Yürüyüş, yüzme de daha önce yüksek giden tansiyonun düşmesine neden olabilir.
Tansiyon düşüklüğü özellikle yaşlılarda sorun çıkarabilir. Hedef kan basıncı ev ölçümlerinde ortalama 135/85 mmHg’nın altıdır. 65 yaş üstü kişilerde büyük tansiyon için hedef kan basıncı daha yüksek olabilir.
Yaşlılarda önemli ölüm nedenlerinden biri tansiyon düşüklüğüne bağlı baş dönmesi ve düşmedir. Yazın tansiyonun ölçülmesi, takip edilmesi bu nedenle çok önemlidir. Gerekirse ilaç dozları azaltılmalıdır. Öte yandan aşırı sıcaklarda uzun süre güneş altında kalmak tansiyonu yükseltebilir.
Halsizliğin nedeni düşük tansiyon olabilir
Belirti olmasa bile kan basıncı ölçülmelidir. Halsizliğin nedeni sıcak değil düşük tansiyon olabilir. Baş dönmesi hem tansiyon yüksekliğinde hem tansiyon düşüklüğünde görülebilir. Daha önce tansiyonu yükselince başı dönen hasta tansiyonunu ölçmezse baş dönmesini tansiyon yüksekliğine bağlayıp ilaç dozlarını arttırabilir. Bu durumda baş dönmesi daha da artabilir. Yazın şikayet olmasa bile kan basıncı ölçülmelidir. Bazen düşük tansiyona bayılana kadar belirti vermeyebilir.
Asıl tehlike tansiyonun farkında olmamak
Ülkemizde hipertansiyonu olan her 2 hastadan biri ne yazık ki hastalığının farkında değil. Hipertansiyon hastası olup olmadığını anlamanın tek yolu kan basıncını ölçtürmektir. Hipertansiyon hastaları için asıl tehlike hastalığın farkında olmamaktır, tedavi alternatifi çoktur ve her hastaya özel tedaviler ile kan basıncını kontrol altına almak kolaydır.
Günümüzde hipertansiyon hastaları şanslıdır çünkü evde hastanın kendi başına kimsenin yardımına ihtiyacı olmadan kan basıncını ölçmesi mümkündür. Evde kan basıncı takibi sayesinde hastanın kan basıncının kontrol altına alınması kolaylaşır. Hipertansiyon tedavisinde son 10-15 yıldaki en önemli gelişme hastaların doğru ölçen ve fiyatı makul bir kan basıncı ölçüm aletine kolaylıkla sahip olabilmeleridir.
Kan basıncı ölçerken dikkat edilmesi gerekenler
• Oturun
• Sırtınızı arkaya dayayın
• Kolunuzu destekleyin
• Ayaklarınızı yere düz basın
• Konuşmayın
|
|
|
Tansiyon nasıl okunur? Belirtileri nelerdir? |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Tansiyon vücutta kan basıncını sağlayan vücudumuzun sağlığı için oldukça önemli bir unsurdur. Eğer tansiyon olmasaydı vücudumuza gerekli oksijen gitmezdi ve tüm organlarımız iflas ederdi. Bu nedenle tansiyonun sağlıklı bir şekilde çalışması vücut sağlığı açısından oldukça önemlidir. Belirli bir zaman sonra damarlara fazla güç uygulanması durumunda damar çeperine fazla güç uygulanır. Bunun sonucunda yüksek tansiyon meydana gelir.
Tansiyon nasıl okunur?
Tansiyon ölçerken sonuçlar genellikle 2 rakamla okunur. Örneğin tansiyonun ölçülmesinin ardından büyük tansiyon 12, küçük tansiyon 8 şeklinde veriler alınır. Bu rakamlardan biri ya da ikisi birden çok yüksek olabilir. Büyük rakam sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) ve küçük rakam diastolik kan basıncı (küçük tansiyon) olarak adlandırılmıştır.
Yüksek tansiyon belirtileri nelerdir?
Yüksek tansiyon çoğu zaman belirti vermez. Yüksek tansiyon hastası pek çok kişi tansiyon sorununu ancak rutin olan kontroller sonucunda anlayabilir. Rutin bir kontrol yapılmayan tansiyon hastalarında ilerleyen zamanlarda böbrek ve kalple alakalı sağlık sorunları gelişebilir.
Dolayısıyla tansiyon yüksekliğinde oluşan belirtilere dikkat etmeli, oluşan belirtiler muhakkak dikkate alınmalıdır.
Tansiyon yükseldiğinde ortaya çıkan belirtiler şu şekildedir,
Kafa bulanıklığı,
Baş ağrısı
Görme bozukluğu
Burun kanaması
Mide bulantısı,
Kusma
Bu belirtiler özellikle baş ağrısı ile beraber geliyorsa muhakkak bir doktora başvurmalı, sağlık açısından vücudun tansiyon dengesi takip edilmelidir.
Doktor kontrolünde olmasa bile evinizde tansiyonunuzu ölçtüğünüzde sürekl,i yüksek çıkıyorsa ilk olarak bir doktora başvurarak sorunun neden kaynaklandığını ve hayati tehlike için ne kadar risk oluşturduğu ya da normal tansiyonunuzun kaç olması gerektiği muhakkak araştırılmalı ve doktora sorulmalıdır.
Yüksek tansiyonu kontrol altına almak için neler yapmak gerekir?
- Bol bol su içmeniz aynı zamanda da lif içeren gıdalardan bolca tüketmeniz gerekmektedir.
- Günde en az yarım saat düzenli egzersiz yapmanı gerekmektedir.
- Yemeklerde mümkün olduğunca tuz kullanmamalı günlük sodyum ihtiyacını en aza düşürmelisiniz.
- Stresle baş etmeyi öğrenmeli, strese neden olan faktörleri hayatınızdan uzaklaştırmalısınız.
- Fazla kilolardan kurtulmalı, sağlıklı kilo oranına kavuşmalısınız.
|
|
|
Yüksek tansiyonu kontrol altına almak için neler yapmak gerekir? |
Yazar: SanalikaForum - 23-05-2017, 16:55 - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Yüksek tansiyonu kontrol altına almak için neler yapmak gerekir?
- Bol bol su içmeniz aynı zamanda da lif içeren gıdalardan bolca tüketmeniz gerekmektedir.
- Günde en az yarım saat düzenli egzersiz yapmanı gerekmektedir.
- Yemeklerde mümkün olduğunca tuz kullanmamalı günlük sodyum ihtiyacını en aza düşürmelisiniz.
- Stresle baş etmeyi öğrenmeli, strese neden olan faktörleri hayatınızdan uzaklaştırmalısınız.
- Fazla kilolardan kurtulmalı, sağlıklı kilo oranına kavuşmalısınız.
|
|
|
|