İ’tikâfta, i’tikâfa girenin kendini bütünüyle Allâh-u Te’âlâ’ya ibadet etmeye ayırması söz konusudur.
Böylece kul, dünya işlerinden kendini koparıp, Allâh-u Te’âlâ’ya ibadet etmeye verir.
İslâm büyüklerinden “Atâ” (Rahimehullâh) demiştir ki:
“İ’tikâfa girenin hali çok önemli bir ihtiyacı için, bir büyüğün kapısında oturup da: “İhtiyacım görülmeden bu kapının önünden gitmem” diyen kimsenin haline benzer.
İ’tikâfa giren kimse ise en büyüğün kapısında oturmuş, ondan yardım talebinde bulunmaktadır. Bu, amellerin en şereflisidir.”
İ’tikâfa giren kişi,bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş olur. Namaz vakitlerinde bunun böyle olduğu âşikârdır. Diğer vakitlerde ise mescidin içerisinde namazı beklediği için, hükmen namaz kılıyormuş gibidir.
İ’tikâfa giren kişi, kendini dünya kirlerinden arındırır. Maneviyat denizine dalar. Kalbi nurlanır. Sîmâsında kulluk nişaneleri parlar.
Böylece kul, dünya işlerinden kendini koparıp, Allâh-u Te’âlâ’ya ibadet etmeye verir.
İslâm büyüklerinden “Atâ” (Rahimehullâh) demiştir ki:
“İ’tikâfa girenin hali çok önemli bir ihtiyacı için, bir büyüğün kapısında oturup da: “İhtiyacım görülmeden bu kapının önünden gitmem” diyen kimsenin haline benzer.
İ’tikâfa giren kimse ise en büyüğün kapısında oturmuş, ondan yardım talebinde bulunmaktadır. Bu, amellerin en şereflisidir.”
İ’tikâfa giren kişi,bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş olur. Namaz vakitlerinde bunun böyle olduğu âşikârdır. Diğer vakitlerde ise mescidin içerisinde namazı beklediği için, hükmen namaz kılıyormuş gibidir.
İ’tikâfa giren kişi, kendini dünya kirlerinden arındırır. Maneviyat denizine dalar. Kalbi nurlanır. Sîmâsında kulluk nişaneleri parlar.