Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

E-posta Adresiniz:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 212
» Son Üye: suhausu
» Toplam Konular: 11,951
» Toplam Yorumlar: 12,905

Detaylı İstatistikler

 
  Nebi ve resul hadisi sahih midir?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:20 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

- Tirmizi de bu konuda iki üç rivayet vardır. Bunlardan birinin ilgili cümlelerinin anlamı şöyledir: “...İleride ümmetim içinde, otuz kadar yalancı kimseler çıkar ve  peygamberlik dava ederler. Halbuki Ben nebilerin sonuncusuyum (Veya: Enbiyanın mührüyüm/onların halkalarını sonlandırıp mühürleyen benim!) Benden sonra hiç bir nebi/peygamber gelmez. (Tirmizi, h.no:2219)
Tirmizi bu hadisin “Sahih” olduğunu bildirmiştir. (a.g.y)
- Bu konuda Buhari’nin rivayet ettiği ve içinde “Benden sonra Nebi yoktur” ifadesinin yer aldığı bir hadis de vardır. (bk. Buhari, h. no: 3455)
- Müslim’de hem Buhari, hem Tirmizi rivayetlerinin benzerleri vardır. (Buhari rivayetine benzeyen rivayet için bk. Müslim, h.no:1842)
- Bu sahih kaynaklarda “sahih” kabul edilen bir rivayetin “sahih” olmama şansı olamaz.
- Ancak şunu belirtelim ki, hadis rivayetlerinde “Resul” değil “Nebi” kelimesi kullanılmıştır. Tarih içerisinde bazı şarlatanlar buna dayanarak “ben nebi değilim, fakat resulüm” diyebilmiştir.
Bu sebeple bu konuda bir kaç söz söylemek gerekir:
Resul kelimesinin sözlük anlamı elçi demektir. Allah’ın elçisi ise aldığı vahyi insanlara tebliğ eder.
Nebinin sözlük anlamı ise, “haber alan kimse” demektir. Allah’ın Nebisi ise, Allah’ın kendisini haberdar ettiği, vahiy veya ilhamla bazı hususları kendisine bildirdiği kimsedir.
Buna göre, Resul olan Nebi olmak zorundadır. Çünkü insanlara tebliğ ve elçilik yapması için yanında “Allah’ın mesajı/vahyin bulunması” gerekir.
Fakat Nebi olan Resul olmak zorunda değildir. Kitabı olmayan, bu manada özel bir mesaj almamakla beraber, peygamber olanlar vardır. Bunlar RESUL olmamakla beraber, NEBİ olmak zorundadır. Çünkü peygamberlik ancak Allah’tan bir şekilde bazı bilgiler almak demektir.
İşte NEBİ kelimesi, bu geniş kapsamı içindir ki, hadislerde tercih edilmiştir.
Demek ki “Benden sonra NEBİ yoktur” ifadesinde “Benden sonra Ne nebi vardır ne de Resul!” ifadesi de zımnen yer almaktadır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Zina nasıl fakirlik getirir?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:20 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Soru Detayı
"Zina fakirlik getirir." şeklinde bir hadis-i şerif mevcut deniyor. Ancak günümüzde zina edip hali vakti iyi olan pek çok insan var. Bu hadis sahih midir? Sahih ise buradaki "fakirlik" ile ne kastedilmektedir? Hikmeti neye yorulmalıdır? Hadisler:
- "Zina arttığı zaman fakirlik, çaresizlik de artar.” (bk. M. Mesâbîh Hn.5370; Beyhaki)
- "Ey insanlar! Zinadan sakının. Çünkü zinanın üçü dünyada ve üçü de ahirette görülecek altı sonucu vardır. Yüzün güzelliğini; nurunu gidermesi, fakirliği doğurması ve ömrü kısaltması dünyada görülecek sonuçlarıdır.
Allah'ın öfkesine iletmesi, bunaltıcı muhakemeye sebep olması, (helâl görülmesi halinde) daimî Cehennem azabına uğratması da ahirette izlenecek sonuçlarıdır.” (Kurtûbî 12/167)

Cevap
Değerli kardeşimiz,
Zinanın fakirlik, miskinlik getireceğine dair rivayetler zayıf kabul edilmiştir.
Örneğin; "Zina fakirlik ve miskinlik getirir" şeklindeki hadis rivayetinin “zayıf” olduğuna dair bilgiler vardır. (bk. Mecmau’z-Zevaid, 5/196)
- “..zinanın üçü dünyada ve üçü de ahirette görülecek altı sonucu vardır…” manasındaki hadis rivayeti -senedindeki bazı raviler yüzünden- de zayıf/batıl/uydurma olarak kabul edilmiştir. (bk. İbn Adi, 20/23; Ebu Nuaym, 4/111; İbnu’l-Cevzi, el-Mevzuat, 3/107; Suyuti, el-Lealiu’l-Masnua, 2/162)
İbnu’l-Cevzi, bu hadis rivayetini üç ayrı yoldan rivayet etmiş ve “bunların hiç birisinin sahih olmadığını” bildirmiştir. (Mevzuat, a.y)
- Bununla beraber, bazı alimlere göre, fakirlik; mal fakirliği ve kalp fakirliği şeklinde iki kısma ayrılır. Bazılarında bu iki çeşit fakirlik olduğu gibi, bazılarında da onlardan biri bulunabilir.
- Şayet sahih rivayetler varsa, şöyle bir yorum da yapılabilirdi:
Daha önceki cevaplarımızda da işaret ettiğimiz gibi, ayet ve hadislerdeki bazı ifadeler “Âmm/genel” değil, mutlaktır.
Bu sebeple verilen hüküm her insan için değil, bazıları için geçerlidir. Ancak ilgili ifadeler “İrşad üslubu”nun gereği olarak insanları uyarmak için “umum/genel” bir hükmü çağrıştıracak şekilde zikredilir.
Bediüzzamna Hazretlerinin ifadesiyle; “Meselâ, "Kim iki rek'at namazı filan vakitte kılsa, bir hac kadardır" (diye rivayet edilmiştir). İşte iki rekat namaz bazı vakitte bir hacca mukabil geldiği hakikattir. Her bir iki rekat namazda bu mana külliyet ile mümkündür. Demek şu nevideki rivayetler, vukuu bilfiil daimî ve küllî değil. Zira kabulün madem şartları vardır, külliyet ve daimîlikten çıkar. Belki ya bilfiil muvakkattır, mutlaktır veyahut mümkinedir, külliyedir. Demek şu nevi ehadîsteki külliyet ise, imkân itibariyledir.” (Sözler, 347)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Kim beni anarsa beni bulur, sözü kudsi hadis midir?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:19 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Soru Detayı
"Kim, beni anarsa beni bulur. Bulunduğum o kimseyi kendime aşık ederim, sevdiririm, kendime aşık ettiğim kimseyi arif ederim, arif ettiğim kimseyi katlederim, katlettiğim kimseye diyet ben olurum. Onunla benim aramda hiç bir fark kalmaz."

Cevap
Değerli kardeşimiz,
Soruda geçtiği şekliyle bir rivayet bulamadık.
Burada geçen bazı ifadelerin de içinde bulunduğu bazı rivayetler İmam Gazali’nin İhya’sında geçmekteyse de, Iraki bu rivayetlerin aslının olmadığını söylemiştir:
Davud'un haberlerinde Allah Teâlâ'nın Hz. Davud'a şöyle buyurduğu rivayet edilir:
Ey Davud! Arzımın ehline tebliğ et ki ben beni sevenin dostuyum. Benimle oturanın arkadaşıyım. Zikrime ünsiyet edenin munisiyim. Bana arkadaşlık yapanın arkadaşıyım. Beni seçeni seçerim. Bana itaat edeni severim. Ne zaman kulumun beni sevdiğini bilirsem, onu nefsim için kabul eder, onu öyle bir sevgi ile severim ki mahlukatımdan hiçbiri bu hususta onun önüne geçemez. Kim hak ile beni ararsa bulur. Kim gayrimi ararsa bulamaz!
Ey yeryüzünün ehli! Dünyanın aldanışında sizde olanı terk ediniz. Benim kerametime, arkadaşlığıma, benimle oturmaya geliniz! Benimle ünsiyet ediniz ki sizinle ünsiyet edeyim ve muhabbetinize koşayım! Muhakkak ki ben, dostlarımın çamurunu dostum İbrahim'in, kurtardığını (kulum) Musa'nın ve seçtiğim Muhammed'in çamurundan yarattım. Müştakların kalplerini nurumdan yaratıp, celalimden nimetlendirdim.
Seleften bir zattan rivayet ediliyor ki Allah Teâlâ, sıddıklardan birine vahiy göndererek şöyle buyurmuştur:
Benim birtakım kullarım vardır, beni severler. Ben de onları severim. Onlar bana müştaktırlar, ben de onlara müştakım. Beni anarlar! Ben de onları anarım. Bana bakarlar! Ben de onlara bakarım. Eğer onların yolundan gidersen seni sever, ayrılırsan senden nefret ederim. O zat “Ya Rab! Onların alâmetleri nedir?' diye sorunca Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
Onlar şefkatli çobanın sürüsünü gözetmesi gibi, gündüzleyin gölgeleri gözetirler. Kuşun, güneş battığı zaman yuvasına müştak olduğu gibi, güneşin batışına müştaktırlar. Ne zaman ki karanlık gelir, yataklar yayılır, tahtlar kurulur ve her dost dostu ile baş başa kalırsa, onlar ayaklarının üzerine dikilirler. Yüzlerine doğru yayılırlar. Kelâmımla bana müracaat ederler. Kendilerine vermiş olduğum nimetlerimden ötürü bana yalvarırlar.
Onlar bağıran ve ağlayanlar, ah çekenler ve şikayet edenlerdir. Ayakta duran, oturan, rükû ve secdede bulunanlardır. Benim gözümle benim için tahammül ederler, benim kulağımla benim sevgimden şikayet ederler.
Onlara ilk vereceğim üç şeydir: Nurumdan onların kalbine atarım. Onlardan haber verdiğim gibi onlar da benden haber verirler. İkincisi, eğer gökler ve bunlarda bulunan şeyler onların terazilerinde olsa bunları onlar için az görürüm. Üçüncüsü, yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle kendisine yöneldiğim bir kimseye vermek istediğimi kim bilebilir? (bk. İhya, 4. cilt, Allah'a Olan Şevk'in Manası Bölümü)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Ey şeytan Osman’ın göğsünden çık, hadisinin kaynağı?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:19 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Soru Detayı
Ey şeytan Osman’ın göğsünden çık, rivayetinin tahric ve tahkiki nasıldır? Nasıl şerh edilmiştir?
Cin fiziken Osman'ın vücuduna mı girmiştir? Nasıl şerh edilmiştir? Osman bin Ebi’l Âs radıyallahu anh diyor ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Kuran’ı unutmam hakkında dert yandım. O, eliyle göğsüme vurarak şöyle dedi! “Ey şeytan Osman’ın göğsünden çık.” Osman diyor ki: “Ondan sonra hatırlamak istediğim hiçbir şeyi unutmadım.” (Taberani, Mu’cemu’l Kebir)

Cevap
Değerli kardeşimiz,
Hadis sorudaki şekliyle Taberani’de geçmektedir. (bk. Mu’cemu’l Kebir, h. No: 8266)
Heysemi, bu hadisin senedinde geçen Osman b. Bişr hakkında bilgisi olmadığını ancak diğer ravilerin sika/sağlam ve güvenilir olduğunu söylemiştir. (Mecmeu’z-zevaid, h. No: 14150)
Ancak bu rivayet başka yollarla da gelmiştir:
Örneğin biri şöyledir:
“Ben Bakara Suresini okuyordum. “Ya Rasûlallah! Kuran hafızamdan çıkıp gidiyor!?” dedim.
Resûlullah elini göğsümün üzerine koydu ve: “Ey şeytan! Osman'ın göğsünden çık!” buyurdu.
Bundan sonra, ezberlemek istediğim hiçbir şeyi unutmadım.” (Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, 2/466, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, 5/307-308, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, 3/33; Kastalânf, Mevâhibü'l-ledünniye, 1/308)
Demek ki, imtihan gereği olarak şeytan insanın içine girmekte ve ona vesvese vermektedir.
Nitekim bir hadiste, “Şüphesiz şeytan insanın bedeninde kanın dolaştığı yere ulaşır.” buyurulmuştur. (Buhari, B. Halk, 11; Müslim, Selam, 23-24)
Yine Osman b. Ebi’l-As, namazda kendisine şeytanın vesvese verdiğini Hz. Peygamber’e haber verir ve Rasûlüllah’ın bu konudaki tavsiyelerini şöyle anlatır:
“Şeytan, benim ile namazım arasına giriyor ve kıraatimi karıştırıyor (beni şüpheye düşürüyor) der. Rasûlüllah (asm) da: “Bu, Hınzıb denilen bir şeytandır. Onu hissettiğin zaman ondan hemen Allah’a sığın ve (namazdan sonra) sol tarafına üç kere üfür.” buyurur.
Osman: “Bu tavsiyeyi yaptım ve Allah o şeytanı benden giderdi.” der.  (Müslim, Selâm, 68; Ahmed b. Hanbel, IV, 216)
Hadîste de görüldüğü gibi Osman b. Ebi’l-As, namazda kendisine vesvese veren durumdan Rasûlüllah’ı haberdar eder ve Rasûlüllah ona bu vesvesenin, namazda insana vesvese veren hınzıp adındaki şeytanın olduğunu ve bu şeytanın vesvesesinden kurtulmanın çaresinin de Allah’a sığınmak olduğunu bildirir.
Osman da Hz. Peygamber’in kendisine yaptığı tavsiyeyi yerine getirdiğini ve o şeytanın vesvesesinden kurtulduğunu söylemektedir.
Hz. Peygamber (asm), namazda şeytanın vesvesesine maruz kalanlara onun şerrinden Allah’a sığınmayı tavsiye ettiği gibi, kendisi de mescide girdiği zaman “Eûzü billâhi’l-Azîm ve bivechihi’l-Kerîm ve sultânihi’l-Kadîm mine’ş-şeytanirracîm.” şeklinde duâ etmiş” (Ebû Dâvud, Salat, 18) ve ümmetine bu konuda da örnek olmuştur.
Yine Hz. Peygamber (asm) “Her derdin bir devâsı vardır. Derdin devasına denk gelindiği zaman Allah’ın izni ile o dert iyi olur.” (Müslim, Selâm, 69) buyurmuştur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Rukye yapan kişi mütevekkil değildir, hadisi ne demektir?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:19 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Değerli kardeşimiz,
- İlgili hadisin metni şöyledir:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَنْ اكْتَوَى أَوْ اسْتَرْقَى فَقَدْ بَرِئَ مِنَ التَّوَكُّلِ» : وَفِي البَابِ عَنْ ابْنِ مَسْعُودٍ، وَابْنِ عَبَّاسٍ، وَعِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ
Anlamı:
“Dağlanan/vücuduna dağ yapan, veya rukye yapan kimse, tevekkülden uzaktır.” (Tirmizi, hno: 2055)
Asıl metinde görüldüğü üzere, Tirmizi bu hadisn sahih olduğunu bildirmiştir.
- Rukyenin bazı sahih rivayetlerde uygun görülmesi (Fethu’l_Bari, 10/201), -burada olduğu gibi- diğer bazı rivayetlerde hoş karşılanmaması gösteriyor ki, herhangi bir tedavi şeklinin faydalı olup olmadığına bakılır.
Eğer gerçekten bir faydası varsa o ilaç veya rukye veya KEY (dağlama metodu) kullanılabilir. Faydasız ise kullanılması uygun değildir.
Bununla beraber, rukye veya herhangi bir tedavi şeklinde eğer kişi şifayı Allah’a vermeyip, ilaç gibi sebeplere verirse bu şirk olur. (Fethu’l-Bari, 10/139)
- Munavi’ye göre, rukyenin mekruh görülmesi, kişinin Allah’a değil, rukyeye itimat etmesi durumuna bağlıdır. (Tuhfetu’l-Ahvezi, 6/179)
İbnu’l-Esir el-Cezeri’ye göre, mekruh sayılan rukyeden maksat, yapılan rukyenin mutlaka şifa olacağına itimat etmek, Allah’ın Arapça olan isim ve sıfatları yerine, önceki kitaplarda geçen ve Arapça olmayan dolayısıyla manası bilinmeyen bazı şeyleri yazma veya okumaya yöneliktir. (Tuhfetu’l-Ahvezi, 6/182)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Cin musallat olan kişiye yapılan rukye hadisi sahih mi?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:19 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Soru Detayı
Rasulullahın mecnuna yaptığı rukye hadisin sıhhat ve tam tahrici nedir? Varsa Arabça metnini verebilir misiniz?
Ümmü Eban, binti Elvazia'dan, o da babasından rivayet ediyor; "Babam, mecnun olan oğlunu veya kız kardeşinin oğlunu Rasulüllah'ın yanına götürdü ve "Ey Allah'ın Rasulü, yanımda oğlum veya kız kardeşimin oğlu var, size dua buyurmanız için getirdim" dedi. Bir şeyin üzerine binili olarak (deve veya at) elleri de bağlı olduğu halde getirdiler. Rasulüllah, "Onu bana iyice yaklaştırın, arkası benden tarafa olsun." buyurdu, dediğini yaptım. Rasulüllah elbisesinin arkasını yukarı kaldırdı ve onu vurmağa başladı. Elini o kadar kaldırıyordu ki, koltuğunun altı gözüküyordu. Bu esnada "çık ey Allah'ın düşmanı" diyordu. Baktım çocuğun bakışları değişti, düzgün bir şekilde bakıyordu. Sonra Rasulüllah onu önüne oturttu, biraz su ile yüzünü mesh etti ve ona dua etti. Sonra ben ondan daha iyisini görmedim."

Cevap
Değerli kardeşimiz,
Bu bilgi için bk. Ahmed b. Hanbel, 39/490.
Bu hadis rivayetinde iki konu zikredilmiştir.
Bunlardan biri: Hz. Peygamber tarafından, Eşec el-Munzir’de hilim ve teenni gibi iki güzel hasletin bulunduğu ifade edilmiştir.
İkincisi ise, sorudaki konudur. (bk. İbn Hanbel, a.y)
- Ümmü Eban tarikiyle yapılan hadis rivayetlerinin bazılarında, ilk kısımdaki bilgi olmakla beraber,  ikinci kısımda yer alan sorudaki bilgi yer almamıştır. Örneğin bk. Ebu Davud, h.no: 5225; Beyhaki, es-Sünenu’l-kübra, hno: 13587.
- Yalnız sorudaki konuyu olduğu gibi rivayet edenler de vardır. (bk. Taberani, el-Kebir, hno:5314)
- Hafız Heysemi, Ahmed b. Hanbel’in rivayeti için : “Hind bintu’l-Vazi (Ümmü Eban)’ı tanımıyorum, diğer raviler sikadır (sağlam, güvenilir).” demiştir. (bk. Mecmau’z-Zevaid, hno:14148).
Heysemi, Taberani rivayetiyle ilgili de şöyle demiştir: “Ümmü Eban’da Mutayr/Matar’dan başkası hadis rivayet etmemiştir. (Mecmau’z-Zevaid, hno:14150) Bu değerlendirme hadisin zayıf olduğuna işarettir.
Nitekim, Şeyh Ali el-Haşiş, bu rivayetin vahi/ oldukça zayıf olduğunu açıkça ifade etmiştir. (bk.Silsiletu’l-Ahadisi’l-Vahiye, 55. halka)

Sorudaki şekliyle bu kıssanın Taberani’deki-Arapça metni şöyledir:
- حَدَّثَنَا الْعَبَّاسُ بْنُ الْفَضْلِ الْأَسْفَاطِيُّ، ثنا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، ثنا مَطَرُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْأَعْنَقُ، حَدَّثَتْنِي أُمُّ أَبَانَ بِنْتُ الْوَازِعٍ، عَنْ أَبِيهَا، أَنَّ جَدَّهَا الزَّارِعَ، انْطَلَقَ إِلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَانْطَلَقَ مَعَهُ بِابْنٍ لَهُ مَجْنُونٍ أَوِ ابْنِ أُخْتٍ لَهُ، قَالَ جَدِّي: فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَةَ قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ مَعِي ابْنًا لِي أَوِ ابْنَ أُخْتٍ لِي مَجْنُونٌ أَتَيْتُكَ بِهِ تَدْعُو اللهَ عَزَّ وَجَلَّ لَهُ، فَقَالَ: «ائْتِنِي بِهِ» فَانْطَلَقْتُ بِهِ إِلَيْهِ، وَهُوَ فِي الرِّكَابِ، فَأَطْلَقْتُ عَنْهُ وَأَلْقَيْتُ عَنْهُ ثِيَابَ السَّفَرِ وَأَلْبَسَتْهُ ثَوْبَيْنِ حَسَنَيْنِ، وَأَخَذْتُ بِيَدِهِ حَتَّى انْتَهَيْتُ بِهِ إِلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: «ادْنُهُ مِنِّي اجْعَلْ ظَهْرَهُ مِمَّا يَلِينِي» قَالَ: فَأَخَذَ بِمَجَامِعِ ثَوْبِهِ مِنْ أَعْلَاهُ وَأَسْفَلِهِ، فَجَعَلَ يَضْرِبُ ظَهْرَهُ حَتَّى رَأَيْتُ بَيَاضَ إِبْطَيْهِ وَهُوَ يَقُولُ: «اخْرُجْ عَدُوَّ اللهِ اخْرُجْ عَدُوَّ اللهِ» فَأَقْبَلَ يَنْظُرُ نَظَرَ الصَّحِيحِ لَيْسَ بِنَظَرِهِ الْأَوَّلِ، ثُمَّ أَقْعَدَهُ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَ يَدَيْهِ، فَدَعَا لَهُ بِمَاءٍ، فَمَسَحَ وَجْهَهُ وَدَعَا لَهُ، فَلَمْ يَكُنْ فِي الْوَفْدِ أَحَدٌ بَعْدَ دَعْوَةِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَفْضُلُ عَلَيْهِ

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Uyumadan önce Kafirun suresini okumak sünnet mi?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:19 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Soru Detayı
Uyumadan önce Kafirun suresi okumakla ilgili rivayetin sıhhati ve tam tahrici nedir? Rivayetin Varsa Arapça metnini de verebilir misiniz? Zeyd b. Harise'nin kardeşi Cebele b. Harise, Rasulullah (s.a.v.)'a: "Bana uykum sırasında okuyacağım bir şey öğret." dediği zaman bu sûreyi okumasını emir buyurmuştur. (Ahmed bin Hanbel; Taberani , Evsat)

Cevap
Değerli kardeşimiz,
Cebel b. Harise’nin hadisini aktaran Taberani, bu rivayetin yalnız Şerik adındaki raviden geldiğini bildirerek zayıf olduğuna işaret etmiştir. (bk. Taberani, evsat, 1/272)
Arapça metni:
عَنْ جَبَلَةَ بْنِ حَارِثَةَ قَالَ: سَأَلْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقُلْتُ: عَلِّمْنِي شَيْئًا يَنْفَعُنِي. فَقَالَ: إِذَا أَخَذْتَ مَضْجَعَكَ، فَاقْرَأْ: قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ، فَإِنَّهَا بَرَاءَةٌ مِنَ الشِّرْكِ
لَمْ يَرْوِ هَذَا الْحَدِيثَ عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ، عَنْ فَرْوَةَ عَنْ جَبَلَةَ إِلَّا شَرِيكٌ
- Ancak Heysemi, bu rivayetin senedinde bulunan ravilerin sika kabul edildiğini bildirmiştir. (bk. Mecmau’z-Zevaid, 10/121)
Buna göre hadis sahihtir.
- Ayrıca, Nevfel el-Eşcei’nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (asm) ona şu tavsiyede bulunmuştur:
“Kâfirun suresini oku, bitirince de uyu. Şüphesiz o şirkten bir beraettir.” (Ebu Davud, h.no: 5055)
İbn Hacer bu rivayetin “hasen” olduğunu belirtmiştir. (İbn Hacer, Netaicu’l-Efkar, 3/61)
Demek ki, uyumadan önce Kafirun suresini okumak sünnettir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Boş duranı Allah sevmez, hadis midir?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:19 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Soru Detayı
a) Boş duranı Allah sevmez, hadis midir?
b) "Bir gün, Peygamber efendimiz, bir yerden geçerken, boş duran birisine selam vermedi; fakat dönerken aynı adama selam verdi. Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, geçerken selam vermediniz, dönerken niye selam verdiniz) diye hikmetini sordukları zaman, cevaben buyurdu ki: (Giderken hiçbir iş yapmıyordu. Boş duranı Allah sevmez. Allah’ın sevmediğine selam vermeyi uygun bulmadım. Dönüşte ise bir çöple olsa bile, yeri karıştırıyordu. Yani bir şeyler yapıyordu. Onun için selam verdim.)"
Bu hadisin kaynağı var mıdır?

Cevap
Değerli kardeşimiz,
a) Boş duranı Allah sevmez, anlamında bir hadis rivayeti bulamadık.
Ancak, Abdullah İbn Mesud’un şu anlamda bir sözü vardır:
“Dünya veya ahiret işlerinden biriyle meşgul olmadan boş duran kişiyi görmekten hoşlanmam.” (bk. Keşfu’l-hafa, 1/250)
Bununla beraber, Hz. Peygamber (asm), boş vaktin kıymetini, "İnsanların çoğu sıhhatin ve boş vaktin kıymetini bilmezler." (Buharî, Rikak 1) ve "Hastalığın için sıhhatinden, ölümün için hayatından istifade et. Vaktini boş geçirme." (Buharî, Rikak 3) sözleriyle ifade etmiş, mahşer günü kişinin ömrünü nerede harcadın, gençliğini nasıl tükettin gibi sorulara muhatap olacağını haber vererek zamanın en iyi bir biçimde değerlendirilmesini teşvik etmiştir.
Diğer taraftan, "Kıyamet koparken sizden biriniz elinde bir hurma fidanı bulunursa, şayet ölmeden önce onu dikmeğe güç yetirebilirse onu diksin." (Buharî, el-Edebü´l-Müferid, 1/499) buyurarak çalışmayı ve hayırlı işlerden geri kalmamayı anlatmak istediği görülmektedir..
b) “Bir gün, Peygamber efendimiz, bir yerden geçerken, boş duran birisine selam vermedi...” diye başlayan bilgileri kaynaklarda bulamadık..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Ahzab 59 ile ilgili hadis yanlış mı tercüme edildi?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:19 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Soru Detayı
Ahzab 59. ayeti için inen bir hadis var fakat bu hadis daha çok nur suresi 31. ayet için inmiş gözüküyor bu hadis doğru mu tercüme edildi? Kaynak numaraları verdiğim kitaplarda bu hadis var mı? Ve bu şekliyle mi var? Yoksa nur suresi 31. ayet yerine yanlışlıkla Ahzab 59’daki ifadeler mi yazılmış? Açıklayabilir misiniz?
Aişe radıyallahu anha’dan gelen rivayette; “Allah ilk muhacir hanımlara rahmet eylesin. “Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle…” ayeti nazil olunca elbiselerinin bir parçasını yırtarak yüzlerini örttüler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında başlarında kargalar varmış gibi namaz kıldılar.”
Taberi (18/94) Beyhaki (7/8 İshak b. Rahuye (1280) Hakim (2/431, 4/216)) İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s.173) İbn Ebi Hatim Tefsir (8/2575) Fethu’l-Bari (8/490) İbni Habib Gaye ve Nihaye (s.213) Durru’l-Mensur (8/209)

Cevap
Değerli kardeşimiz,
Benzer olaylar birden fazla yerde ve zamanda gerçekleşmiş olabilir. Bu nedenle aynı konuyla ilgili farklı rivayetler söz konusu edilebiliyor. Bu açıdan, bu tür konuları bir hata olarak değil, farklı olaylar ve farklı zamanlar olarak değerlendirmek daha uygun olur.
Soruda verilen ve artı olarak bizim verdiğimiz kaynaklardan ikisi hariç ( İbnu Katan Kitabu’n-Nazar; İbni Habib Gaye ve Nihaye) geriye kalan hepsinde bu hadis rivayeti, Nur 31. ayetin nüzulü ile ilgilidir.
Bu rivayetlerin bazısı kısa, bazısı daha uzun; bazısında “ilk muhacir hanımlar”, bazısında “Ensar hanımları” ifadesine yer verilmekle beraber, bütün bu rivayetler Nur 31. ayetle ilgili olarak söz konusu edilmiştir.
Taberi (18/94/Bizdeki: 19/159)
Beyhaki (7/8 /Bizdeki: es-Sünenu’l-kübra, 2/331 )
İshak b. Rahuye (1280/Bizdeki: 3/684) 
Hakim (2/431, 4/216)
İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s.173)
İbn Ebi Hatim, Tefsir (8/2575) 
Fethu’l-Bari (8/490)
İbni Habib Gaye ve Nihaye (s.213) 
Dürrü’l-Mensur (8/209/Bizdeki: 6/181)
Ayrıca bk. İbn Kesir, 6/46; Razi, 23/364; Nazmu’d-dürer, 13/260; Şevkani, 4/31; Meraği, 18/99.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

  Yedi kat yeri kazan, yere mi düşer?
Yazar: SanalikaForum - 19-05-2017, 17:19 - Forum: Hadis-i Şerifler - Yorum Yok

Soru Detayı
Allah'a yemin ederim ki sizden biri ayağını yedinci kat yere sarkıtacak olursa düşer. Hadisi sahih kaynaklarda geçiyor.
7 kat yeri kazan düşebilir mi? Başındaki yemin ifadesi çok kuvvetli. Nasıl oluyor?

Cevap
Değerli kardeşimiz,
Burada geçen ifade uzun bir hadisin son kısmına aittir.
İlgili cümlede düşmek tabirini göremedik. Bu cümlenin tam tercümesi söyle olabilir:
“Muhammed’in canı kudret elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki siz en alttaki dünyaya bir ip sarkıtmış olsaydınız o ip Allah’a kadar ulaşırdı
Tirmizi bu hadis rivayeti ve ilgili cümle konusunda şunları söyler:
Bu hadis bu şekliyle gariptir.
Eyyüb, Yunus b. Ubeyd ve Ali b. Zeyd’in şöyle dedikleri rivayet edilmiştir. Hasan, Ebu Hüreyre’den hadis işitmemiştir.
Bazı ilim adamları bu hadisi şöyle tefsir etmişlerdir: İp ancak Allah’ın ilmi kudreti ve saltanatı üzerine iner. Çünkü Allah’ın ilmi, kudreti ve saltanatı her yerde mevcuttur. Kendisi kitabında bildirdiği gibi arşın üzerindedir. (bk. Tirmizi, Tefsir, 58)
Bu cümle, insan her yerde olduğu gibi, orada da yine Allah'ın bilgisi altındadır ve yine orada da O'nun yüce gücüyle karşılaşır, biçiminde de yorumlanmıştır. (bk. Taberi, XXVII/I24; Kurtubi, 1/259)
Dünyaları değiştirsek de elbette her yer Allah’ın ilmi, kudreti, hikmeti, hakimiyeti.. altındadır.
Ebu Hüreyre’den rivayet edilen ilgili hadisin tamamı şöyledir:
"Hz. Peygamber (asm) arkadaşları ile oturduğu bir sırada bir bulut geldi...
Resûlüllah (göğe işaret ederek), üstünüzdeki nedir, biliyor musunuz, dedi.
Onlar; Allah ve Resulü bizden daha iyi bilir, diye cevap verdiler.
Peygamber dedi ki: O, korunmuş bir tavan ve taşmaktan alıkonulup tutulan bir dalga olan dünya göğüdür.
Sonra onlara: Sizinle o gök arasındaki mesafenin ne kadar olduğunu biliyor musunuz, diye sordu.
Onlar; Allah ve Resulü bilir, dediler.
O da buyurdu ki: Sizinle onun arasında 500 yıllık mesafe vardır.
Sonra Peygamber: O göğün ötesinde ne var, biliyor musunuz, dedi.
Arkadaşları gene; Allah ve Resulü bilir dediler.
Dedi ki: Onun ötesinde aralan 500 yıl olan iki gök daha vardır.
Bu şekilde Peygamber, yerle gök arasında olduğu gibi her iki gök arasında aynı mesafeler bulunduğunu, söyleyerek yedi gök saydı.
Sonra Peygamber: Yedinci göğün ötesinde ne olduğunu, biliyor musunuz, diye sordu.
Onlar aynı şekilde; Allah ve Resulü bilir, dediler.
Dedi ki: Onun da üstünde iki gök arası mesafe uzaklığınca bir mesafede olan Arş vardır.
Peygamber, daha sonra; Altınızdaki nedir, diye sordu.
Etrafındakiler; Allah ve O'nun elçisi bizden daha iyi bilir, dediler.
O da: Bu arzdır, dedi ve bu arzın altında (bundan sonra) ne olduğunu, sordu.
Onlar aynı şekilde; Allah ve Resulü bilir, dediler.
Peygamber, bu dünyanın altında her iki arz arasında 500 yıllık mesafe bulunan başka bir arz olduğunu, bildirdi. Böylece o, her iki arz arasında 500 yıllık mesafe olan yedi arzı saydı ve en sonunda:
Muhammed'in kendisi elinde olan Allah'a yemin ederim ki eğer sizler bir iple en aşağıdaki arza bir insan sarkıtsanız hiç şüphesiz o gene (orada da) Allah'a inip gider." dedi. Arkasından da "O (Allah) hem ilktir, hem sondur, hem zahirdir (açıkta) hem batın (gizlide)dır. O, her şeyi tam olarak bilendir" mealindeki Hadid sûresi 3. ayeti okudu. (Tirmizî, Tefsir, 58; Taberi, XXVII/I24; Kurtubi, 1/259)
Hadiste geçen mesafe-zamanların, dünyamızın zaman ölçümüne göre olmayacağı açıktır. Burada mesafe-zamanlar daima eşit olarak verilmiştir. Eğer bu, gerçek sayı değeri yerine, aradaki mesafelerin çok büyük olduklarını anlatmak için kinaye olarak söylenmişse o takdirde hem gökler ve hem de yerler arası farklı mesafeler düşünülebilir.
Nitekim Peygamber bir başka sözlerinde mesafeleri farklı ve ihtimalli olarak vermiştir. (bk. Ebû Davûd, Sünnet, 18; İbn Mâce Mukaddime, 13)
Bu da sayıların çokluktan kinaye olduklarını gösterir.
Burada dikkati çeken diğer şey de gökler ile yerlerin ayrı ayrı ele alınması ve fakat mesafelerin eşit uzaklıkta verilmesidir. Bundan her gökte bir arzın bulunduğu sonucu çıkmaktadır. Bu kadar büyük mesafeler, yerlerin veya yedi yerin bizim dünyamızın tabakaları olduğu şeklindeki düşünceyle de bağdaşmamaktadır. Çünkü yerin tabakaları arasında bu kadar büyük mesafeler yoktur.
Hz. Peygamber'in anlatımlarında gökler yukarı yönde gösterilirken yerler aksine aşağı yönde gösterilmiştir. Uzayda ise aşağılık - yukarılık söz konusu değildir. Şu kadar var ki biz neyin üzerinde bulunuyorsak o bize göre aşağıyı ifade eder. Peygamber'in sözüne dünyamızdan başlaması, kanaatimizce onu bu tarzda bir anlatıma yöneltmiştir.
Peygamber, dünyaları sayarken sonuncu arz için; "en aşağı arz" tabirini kullanmıştır. Bu, bizim yerküremiz için kullanılan, en yakın arz anlamındaki "dünya" kelimesinin zıddıdır ve bize göre, en uzağı ifade eder.
Dünyamızın zıddı olan "süflâ"yı, en aşağıdaki veya değer ve hayat seviyesi bakımından en düşük, şeklinde anlamak elbette doğru olmaz. Dünyamızı en yüksekte ve diğerlerini hep aşağılarda düşünen bazıları, dünyamız için, en yüksek anlamında; "ulyâ " sıfatını da kullanmışlardır. (bk.  Kurlubî, XV1I/174-175)
Oysa dünya kelime olarak en yakın anlamına geldiği gibi mecazen en düşük anlamına da gelir.
Arzlardan kasıt gezegenler midir, yoksa dünyamız gibi içlerinde hayat olan yerküreler midir?
Sağlamlık açısından ikinci derecedeki bazı hadis kaynaklarında Peygamber'in bir duasında Allah'a; "Ey medhuvvâtı döşeyip düzenleyen ve yükseklik boyutu olan (mesmûk) gökleri yaratan Allah'ım" diye seslendiğini, görürüz. (Mecmeu’z-zevaid, X/l 63)
Peygamberimiz, çoğul olarak söylediği "medhuvvât" ile yerküremizin yedi katını kasdetmiş olabileceği gibi, kainatta dünyamız gibi düzenlenen tüm yerküreleri de kastetmiş olabilir. Kuran'da bu kelimenin kökü olan "dahv " fiili, dünyamızın döşenip düzenlenerek hayat ortamına kavuşturulması için kullanılmış ve başka bir şey için kullanılmamıştır. (Nâziât, 79/30)
Bu ikinci ihtimale göre, içleri hayat dolu dünyalar düşüncesini, güçlendirebilir.
Diğer yandan Kuran'da genel anlamda gezegenler için özellikle "kevkeb" kelimesi kullanılmıştır.
Sonuç olarak, Kuran-ı Kerim'den ve Hz. Peygamber'in sözlerinden, çok sayıda yerküresi olduğu ve bunların hayat şartlarını taşıdığı söylenebilir.
Ancak, o yerkürelerin hayat şartlarına uygun olması, oralarda da insanların olduğu anlamına gelmez, insan hayatının devamına uygun yerler denilebilir.

Selam ve dua ile...

Sorularla İslamiyet

Bu konuyu yazdır

Forumun saati Türkiye saatine göre ayarlanmıştır. Sonra bi yere geç kalınca SanalikaForum'dan şikayetçiyim demeyin.

Taklitlerimizden sakının/Grafikleri çalan Ajdar olsun.


Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping